Okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı yapıtlara edebiyat denir.
- Edebiyat düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir.
- Herhangi bir metnin edebiyat yapıtı sayılabilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.
- Edebiyatın ne olduğunu anlayabilmek için onun, dilden, konuşma ve düzyazı dilinden farklı olan yanlarını ortaya koymak gereklidir.
Konuşma ve düzyazı dilinde, dil bir araç, sözcükleri kullanmakla girişilmiş, belli bir amaca dönük eylemdi. Doğruyu araştırma, ortaya koyma, başkalarına iletme aracıdır. Dil, bizi doğrudan doğruya öteki insanlarla ya da eşya ve düşüncelerle karşı karşıya getirir. Konuşma ve yazı dilinde sözcükler saydamdır. Uçarıdır. Aradan kaybolur gider.
Oysa şiir ve edebiyatta bunların tam tersi oluşmaktadır. Şiir ve edebiyatta dil bir araç değil, biraz amaçtır. Şiir ve edebiyatta dil, sözcükler, cümleler ve biçimler objektif hale gelirler. İnsanla öteki insanların, eşyanın ve düşüncelerin arasına girip saydamlaşmaz şiir.
Şair cümle kurmaz, bir nesne meydana getirir. Sözcüklerle, güzel, unutulmaz biçimler yaratır. Sözcüklerin bir araya özel biçimler altında getirilişinde derin eğilimler dürtüsü vardır. Şair, dilde olduğu gibi sözcüklerden yararlanmaz. Onlara yararlı olur.
Sözlerin ve sözcüklerin nesnelleştirilerek özel işaretler, deyişler, tılsımlı biçimler haline getirilmesi, bunların sihir ve büyü alanında kullanılması, unutulmayan, ezberlenen özel biçimlerle tekrar edilmesi, şiirin doğuşunu hazırlayan en eski etkenlerdir. Bu yönden denilebilir ki, yazı şöyle dursun, tam konuşma dilinin bile gerçekleşmediği, insanın ve insanlığını en eski tarihinde şiir ve şiir dili vardır. Demek ki, edebiyat, dilden önce idi.
- Gerçek şiir ve edebiyat yazının bulunup kullanılmasından sonra gelişmiştir. Sanat dışı konularda bile ilk yazılı metinler, edebiyata yakın, destanî, güzellik iddiası ile yüklü oldukça nesnel eserler olmuşlardır.
EDEBİ TÜRLER
Edebiyat türlerini önce ikiye ayırmak mümkündür. Birincisi nazım, ikincisi nesir.
- Nazım belli bir ölçü ve kalıp esas alınarak üretilmiş edebi ürünlerdir. Ya da kısaca bütün şiir ve şiirler metinlerdir. Hece ölçüsü gibi belli bir kalıp ve ölçü kaygısı güdülerek yazılır. Nesir ise serbest, ölçüsüz düz yazıdır. Nazım genel olarak bütün şiir türlerini kapsar. Nesir ise edebiyatın şiir dışındaki tüm biçimlerini kapsar. Roman, öykü, tiyatro, deneme gibi.
ŞİİR
Dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli düzen içinde kullanarak bir olayı, ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatıdır.
Duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak, çekici bir dil ve ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır.
Şiiri düz yazıdan ayıran ölçü, mısra, ahenk gibi unsurlar vardır.
Nazım (şiir) biçimindeki yazılara “manzum”; Nazım parçalarına da “manzume” denir.
ŞİİR TÜRLERİ
LİRİK ŞİİR
Aşk, ayrılık, özlem gibi konuları işleyen duygusal şiirlerdir.
Toplumun hemen her kesimini ilgilendiren sevinç, coşku veya acı gibi ortak duyguların veya aşk, ayrılık, özlem gibi bireysel duyguların coşkulu bir tarzda işlendiği şiirlere lirik şiir denir. Eski Yunan edebiyatında bu tarz şiirler lir denen bir sazla söylendiği için böyle adlandırılmıştır. Bizim edebiyatımızda halk âşıklarının (veya halk şairlerinin) söylediği şiirlerin çoğu liriktir.
* Duygu, coşku ve akıcılık söz konusudur.
* Gazel, Şarkı, Koşma , Semai lirik şiire örnektir.
PASTORAL ŞİİR
Doğa güzelliklerini, kır ve doğa sevgisini, orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını, bunlara karşı duyulan özlemleri anlatan şiir türüdür. Şair doğa karşısındaki duygularını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatıyorsa “eglog” adını alır.
EPİK ŞİİR
Destansı özellikler gösteren şiirlerdir.
Destansı özellikler gösteren şiirlerdir. Kahramanlık, savaş, yiğitlik konuları işlenir. Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Daha çok, uzun olarak söylenir. Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir. Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır.
- Kahramanlık, yiğitlik gibi konular işlenir.
- Okuyanda coşku yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır.
DİDAKTİK ŞİİR
Bilgi vermek, öğretmek, öğüt vermek gibi öğretici amaç taşıyan şiirlerdir.
Belli bir düşünceyi aşılamak veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, bir ahlak dersi çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü az olan şiir türüdür. Kısaca öğretici şiirdir. Yusuf Has Hacip’in Kutatgu Bilig, Aşık Paşa’nın Garibname, Nabi’nin Hayriye bu türün ünlü örnekleridir. Tanzimat’tan sonraki Türk Edebiyatında Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend; Tevfik Fikret’in Haluk’un Defteri ve Şermin; Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsünde, Asım adlı eserleri de bu tarzda yazılmış ünlü eserler. Fabl türündeki eserler de örnek olarak gösterilebilir.
* Ahlakilik hakimdir.
* Kuru bir üslubu vardır.
* Manzum Öyküler ve fabllar hep didaktiktir.
SATİRİK ŞİİR:
Toplumdaki çeşitli düzensizlik ve bozuklukları yeren, taşlayan şiirlerdir.
Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir. Bir kişi, olay, durum, iğ-neleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir. Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir. Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur. Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir.
Halk Edebiyatında “taşlama”, Divan Edebiyatında ise “hiciv” denir.
DRAMATİK ŞİİR:
Tiyatronun manzum şekline denir. Dramatik manzume, karşılıklı konuşma şeklinde yazılan manzumelerdir.
Tiyatroda kullanılan şiir türüdür. Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi. Bu durum dram tiyatro türünün ( 19. yy. ) çıkışına kadar sürer. Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır.
Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür. Başlangıçta trajedi ve kommedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere çıkmıştır. Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir. Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda. Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır. Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur. Abdülhak Hamit Tarhan gibi
MISRA (DİZE):Ölçülü ve anlamlı, bir satırlık nazım birimidir.
BEYİT (İKİLİK):Aynı ölçüde olan ve anlamca bir bütünlük oluşturan ve iki dizeden oluşan nazım birimidir.
ÖLÇÜ (VEZİN): Şiirde dizelerin hece sayısına veya hecelerin ses değerine göre bir uyum içinde olmasıdır.
REDİF:Dize sonlarında yazılışları, okunuşları, anlamları ve görevleri aynı olan eklerin, kelime ve kelime gruplarının tekrar edilmesine “redif” denir.
*Şiirde uyaktan sonra gelen yapı ve anlam bakımından benzerlik taşıyan eklere, sözcüklere veya sözcük gruplarına redif denir.
* Halk şiirimizde redife uyaktan daha çok önem verilmiştir.
* Redif sözcüğünün sözlük anlamı “arkadan gelen”dir.
……..uzakta
………plakta
UYAK:Şiirde dize sonlarındaki ses benzerliklerine denir. Kafiyeyi oluşturan eklerin ya da kelimelerin; yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı olmalıdır.
Dize sonlarındaki yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ve görevleri farklı sözcüklerin, eklerin benzerliğine(tekrarına)denir.
*………..derinden.
*………..kederinden.
UYAK ÇEŞİTLERİ
YARIM UYAK:Tek ses benzerliğine dayanan uyaktır.
*Tek ses benzeşmesine dayanana yarım uyak denir.
*Genellikle Halk Edebiyatında kullanılır.
*…………dizildi
*…………yazıldı.
TAM UYAK:İki ses benzerliğine dayanan uyak türüdür.
Orhan zamanından kalma bir duvar
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar (”-ar“: Tam Uyak)
Not: Dilimize yabancı dillerden geçmiş “â, î, û” gibi uzun ses-ler iki ses değerine sahiptirler. Dizeler arasında sadece bu seslerden oluşan bir benzeşme varsa bu tam uyaktır.
ZENGİN UYAK : *İkiden fazla sesin benzeşmesiyle oluşan uyağa denir.
*Daha çok Divan şiirinde kullanılır.
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene
Biz sende olamazsak bile sen bizdesin gene (”-ene“: Zengin Uyak)
CİNASLI UYAK :Anlamları ayrı, fakat yazılış ve okunuşları aynı olan kelime ve kelime gruplarının mısra sonunda tekrarı ile oluşan kafiyedir.
- Yazılışları ve okunuşları aynı anlamı farklı olan sözcüklerle yapılan uyak cinaslı uyak denir.
- Cinaslı sözcükler daha çok manilerde uyak olarak kullanılır.
Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya
Ben yârimden vazgeçmem
Götürseler asmaya (”-asmaya“: Cinaslı Uyak)
Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç (”-geç“: Cinaslı Uyak)
TUNÇ UYAK: Uyaktaki sözcüklerden birinin, diğerini içinde aynen bulunması yani tekrar edilmesiyle oluşan uyaklara tunç uyak denir.
Bursa’da bir eski cami avlusu
Mermer şadırvanda şakırdayan su (”-su“: Tunç Uyak)
Bir eşek var idi zâif u nizâr
Yük elinden katı şikeste vü zâr (”-zâr“: Tunç Uyak)
UYAK ÖRGÜSÜ
İlk olarak dizelerin son seslerine bakılarak bir dörtlüğün uyak düzeni çıkarılır. Uyak düzenlerinin, mısraların son seslerindeki düzene göre çeşitleri vardır.
1- Düz Uyak: Birinci dize ile ikinci dizenin; üçüncü dize ile dördüncü dizenin birbiriyle uyaklı olmasıdır aaaa, aabb, aaab. Mesnevi tarzı uyak da denilir.
a- Gökyüzünde tüten olsam
a- Yeryüzünde biten olsam
b- Al benekli keten olsam
b- Yar boynuna sarsa beni
2- Çapraz Uyak: Bir dörtlükte; birinci dize ile üçüncü dizenin, ikinci dize ile de dördüncü dizenin uyaklı olmasıdır. abab şeklinde gösterilir.
a- Hayran olarak bakarsınız da
b- Hûlyanızı fetheder bu hâli
a- Beş yüz sene sonra karşınızda
b- İstanbul Fethi’nin hayâlia
a- Bir hayalet gibi dünya güzeli
b- Girdiğinden beri rüyâlarına,
a- Hepsi meshûr, o muamma güzeli
b- Gittiler görmeye Kaf dağlarına
3- Sarma(l) Uyak: Bir dörtlükte; birinci dize ile dördüncü dizenin ve ikinci dize ile de üçüncü dizenin uyaklı olmasıdır. abba şeklinde gösterilir.
b- Bir sonbahar akşamı… sahillerdeyim
a -Gamlı bir heykel gibi kayalarla ben
b- Dağınık saçlarımdan pervasız esen
a- Rüzgârların elinde bir kırık neyim
HECE(PARMAK HESABI) ÖLÇÜSÜ: Şiirde dizeleri oluşturan sözcüklerin hece sayılarının eşitliğine dayanan ölçüdür. Hece ölçüsüyle yazılmış dizeler okunurken belli yerlerde durulur. Durulan bu yerlere “durak” denir. Durak sözcüğün sonunda yer alır.
- Şiirde dizeler arası hece sayısı eşitliğine dayanır.
- Türkçe sözcüklerde hemen hemen bütün heceler eş değerde söylenir. Hecelerde kalınlık, incelik, uzunluk, kısalık farkı gözetilmez. Bu bakımdan hece ölçüsü Türk dilinin yapısına da en uygun ölçüdür.
- Ulusal ölçümüzdür.
- Hece ölçüsüne parmak hesabı da denilir.
- Hece ölçüsü, Türk edebiyatının başlangıcından bu yana kullanılmıştır. İslamiyetten sonra Divan edebiyatında aruz ölçüsü kullanılırken, Halk edebiyatında hece ölçüsü kullanılmaya devam etmiştir. .
- Hece ölçüsünün “hece sayısı” ve “duraklar” olmak üzere iki temel özelliği vardır.
- Hece Sayısı: Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirin bütün dizelerinde eşit sayıda bulunur. Hece sayısı aynı zamanda o şiirin kalıbı demektir.
Bu va tan top ra ğın ka ra bağ rın da
Sı ra dağ lar gi bi du ran la rın dır
Bir ta rih bo yun ca o nun uğ run da
Ken di ni ta ri he ve ren le rin dir
Bu dörtlükteki bütün dizeler 11 heceden oluşmaktadır. Dolayısıyla bu şiir hece ölçüsünün 11’li kalıbıyla yazılmıştır.
Bu da ğı a şam de dim
A şam do la şam de dim
Bir ha yır sız yâr i çin
Her ke se pa şam de dim
Bu dörtlük 7’li hece kalıbıyla yazılmıştır.
Baş ka sa nat bil me yiz, kar şı mız da du rur ken
Söy len me miş bir ma sal gi bi A na do lu’muz
Bu şiir Hece Ölçüsünün 14’lü kalıbıyla yazılmıştır.
- Durak: Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, ahengi artırmak amacıyla dizeler belli yerlerinden ayrılır. Bu ayrım yerlerine durak (durgunlanma) denir.
Özellikleri:
1. Durak, ahenk sağlayan bir çeşit ses kesimidir.
2. Sözün gidişi zorlanmadan şiir okuyucusuna bir nefes payı bırakılmıştır.
3. Duraklarda sözcüklerden ortalarından bölünemez.
4. İyi bir durakta sözcük mutlaka bitmiştir.
5. Hece ölçüsünde ikili, üçlü, dörtlü, beşli, altılı duraklar kullanılmıştır.
Not: Bir şiirde, bütün dizelerin durakları aynı olabileceği gi-bi, belli dizelerde farklı duraklar da kullanılabilir. Bir şiirin her dizesinde farklı duraklar kullanılmışsa, o şiir duraksız kabul edilir.
Kalıplar:
1. Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirde, bir dizedeki hece sayısı o şiirin kalıbıdır.
2. Hece ölçüsünde “ikili” den “yirmili” ye kadar kalıp vardır.
3. Türk şiirinde en çok kullanılan kalıplar yedili, sekizli, on birli, on dörtlü kalıplardır.
Yedili kalıp:
Giderim-/yolum yaya 3+4=7’li hece ölçüsü
Cemâlin-/benzer aya
Eridim-/hayal oldum
Günleri-/saya saya
Sekizli kalıp:
Gel dilberim-/kan eyleme 4+4=8’li hece ölçüsü
Seni kandan-/ sakınırım
Doğan aydan / esen yelden
Seni gülden / sakınırım Âşık Ömer
Hece ölçüsünün on birli kalıbı:
İptida Bağdad’a / sefer olanda 6+5=11’li hece ölçüsü
Atladı hendeği / geçti Genç Osman
Vuruldu sancaktar / kaptı sancağı
İletti, bedene / dikti Genç Osman Kayıkçı Kul Mustafa
7+7=14’lü hece ölçüsü:
Başka sanat bilmeyiz / karşımızda dururken
Söylenmemiş bir masal / gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda/ türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun / ayrılıyor yolumuz F. Nafiz Çamlıbel
ARUZ ÖLÇÜSÜ: Dizelerdeki hecelerin uzunluk ve kısalığına göre, açık ya da kapalı oluşuna göre düzenlenmesidir. Kısa heceler nokta(.) uzun heceler çizgi (-) ile gösterilir.
İmale: Aruz kalıbına uydurmak için kısa hecenin uzun sayılmasıdır.
Zihaf: Uzun heceleri kısa okumaktır.
Aruz, Arapça bir sözcüktür ve “Çadırın ortasına dikilen direk” anlamına gelir. Bir edebiyat terimi olarak “hecelerin uzunluk ve kısalıkları temeline dayanan nazım ölçüsü” demektir.
* Aruz ölçüsü ilk olarak Arap edebiyatında kullanılmıştır. Daha sonra İran Edebiyatı’na geçen bu ölçü, XI yüzyıldan itibaren Türk şairlerince de uygulanmaya başlanmıştır.
* Rahat kullanılabilmesi için bol miktarda uzun heceye ihtiyacı olan bu ölçü, aslında Türkçe’nin sözcük yapısına uygun değildir. Bu yüzden Aruzu ilk defa kullanan Karahanlılar Türkçe’nin sözcüklerini bozarak kısa heceleri uzun okuma yoluna gitmişlerdir. Zamanla bu da yeterli olmamış; şairler, Arapça ve Farsça sözcükleri sık sık kullanmaya başlamışlardır. Bu durum, Türk dilinin sözcük hazinesinin giderek yabancı sözcüklerle dolmasına yol açmış, böylece şairlerin güzel kullanışlarından mahrum kalan Türkçe, anlam ve kavram bakımından yoksullaşma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Diğer yandan Türkçe, aldığı bu yabancı sözcük ve kavramları Türkçeleştirdiği zaman güçlü bir dil olmuştur. Aruzla birlikte, halk arasında yaşamaya devam eden ulusal şiir ölçümüz hece, bu yoksullaşmayı bir ölçüde durdurmuş ve Türkçe kendi geleneği içinde varlığını sürdürmüştür.
* 1908’den sonra şairler arasında başlayan aruz hece tartışması, hecenin zaferi ile sonuçlanmış; ancak Divan Edebiyatı nazım ölçüsü olan aruzun da artık bir Türk şiir ölçüsü olduğu kabul edilmiştir.
* Aruz ölçüsü daha çok Divan Edebiyatında kullanılır.
* Aruzla yazılan ilk Türk yapıtı Yusuf Has Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig’dir.
* Aruz XI. asırdan beri heceyle beraber kullandığımız ölçüdür. Bu ölçü zamanla Türkçe’ye en iyi şekilde uygulanmış. Mehmet Âkif, Yahya Kemâl, Faruk Nafiz gibi şairlerimizin elinde ustalıkla kullanılmıştır
Not: Aruz ölçüsünün temeli, hecelerin uzun ve kısa olmaları özelliğine dayanır. Ölçünün doğru bulunması için önce dizedeki hecelerin değerinin tespit edilmesi gerekir. Aruz ölçüsünde heceler iki şekilde değerlendirilir.
Açık / kısa heceler ( . )( v ) |Kapalı / uzun heceler(- ) 1.Açık / kısa heceler :
* Ünlülerle biten hecelerdir.
* Bu heceler aruz incelemesinde ( . ) ve ( v ) işaretleriyle gösterilir.
* Açık – kısa hecelerin ses değerleri “yarım” kabul edilir.
- Kapalı / uzun heceler: Tam ses değeri taşıyan hecelerdir. * Ünsüzlerle ve dilimize Arapça ve Farsça’dan geçmiş uzun ünlüler (â, î, û )’le biten hecelerdir.
* Bu heceler aruz incelemesinde (-) işaretiyle gösterilir.
* Kapalı- uzun hecelerin ses değeri “tam”dır.
Not 1: Arapça ve gelme Farsça’dan gelme uzun ünlülerle kurulan ( âb, ûl…) gibi iki sesli hecelerle; ( rûy, rûy, cûy…) gibi üç sesliler yerine göre, aruzda bir buçuk hece değerinde tutulur ve (- . ) işaretiyle gösterilir. Yine bu dillerden gelen iki ünsüz bitişik düzende olan (aşk, ahd…) gibi heceler de, yerine göre bir buçuk hece değerinde kabul edilir.
Not 2: Dize sonundaki bütün heceler uzun – kapalı ( – ) hece kabul edilir. * Yani dize sonundaki ses ister uzun ister kısa olsun, mutlaka uzundur.
SERBEST ÖLÇÜ:Bu ölçüde hecelerin sayısı ya da uzunluğu kısalığı dikkate alınmaz.
** Duraksız şiir: (Hece ölçüsünün on birli kalıbı):
Bir düşünsen, yarıyı geçti ömrüm 11
Gençlik böyledir işte, gelir gider; 11
Ve kırılır sonra kolun kanadın; 11
Koşarsın pencereden pencereye 11 C. Sıtkı Tarancı
Yukarıdaki dörtlüğü oluşturan bütün dizelerdeki hece sayısı 11’ dir. Fakat bütün dizelerde duraklar aynı yerde değildir. Sözcükler ortadan bölünemeyeceğine göre bu dörtlüğü duraksız kâbul etmek zorundayız. Bu durumda yukarıdaki şiir hece ölçüsünün 11’li kalıbıyla ve duraksız olarak yazılmıştır diyebiliriz.
Uyak (Kafiye) Anlayışları
a) Göze göre uyak (kafiye) anlayışı:
*Divan şairleri tarafından benimsenen uyak anlayışıdır.
*Arap alfabesine göre çıkış noktaları birbirine yakın olan seslerin aynı ses sayılması bu anlayışta uyak olarak kabul edilmez.
*Bu anlayışa göre dize sonlarında mutlaka aynı ses kulla-nılmalıdır.
Zerre-i nurundan iken muktebes
Mihr ü mehe etmek işaret abes”
abes → عبت
muktebes → مقتبس
dizelerinin son sözcükleri Arap alfabesine göre iki ayrı harfle “se ve sin” yazıldığından uyak olarak kabul edilmez.
*Göze göre uyak benimsendiği için bu iki sesin görünüşleri birbirinden farklıdır.
b) Kulağa göre uyak (kafiye) anlayışı:
*Sadece ses benzerliğinin benimsendiği uyaktır.
*Çıkış noktaları aynı olan sesler dize sonlarında tekrarlandığında uyak kabul edilir.
*Örneğin; dize sonunda Arap alfabesinde “se” – “sin” veya “sin” – “sad” harfleri kafiyeli kullanılabilir. Ya da “ç” ve “ş” harfleri kafiyeli sayılabilir.
*İslamiyet’ten önceki dönemde, halk şiirinde ve tekke şiirinde, Servet-i Fünun ve sonraki tüm dönemlerde edebiyatımızda hâkim olan kafiye anlayışıdır.
*İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir