Perşembe , Nisan 25 2024
Flaş Haber

ÖDEV TESTİ 6

Aldatmaya ve aldanmaya en elverişli şeyler bilmediğimiz şeylerdir. Bir defa, görülmedik şeylere insan nedense kolay inanır; sonra da, üzerinde konuşmaya, düşünmeye alışık olmadığımız için bunlara kolay kolay karşı da koyamayız. Bu yüzden insan en az bildiği şeye en çok inanır.

1.Bu parçanın başlığı aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Gerçekler ve Doğrular
B) Bilgi ve İnanç
C) Aldatma ve Aldanma
D) Konuşma ve Düşünme
E) Öğrenme ve İnanma

 

Şiirin çeşitli düşmanları vardır. Öykü bunlardan biridir. Ona baş düşman diye bakılmalı. Çoğunlukla, bir şiiri öyküsü yüzünden bir kez okuyup bırakırız. Şiire bundan büyük düşmanlık olur mu?Ama bu da şiirlerin bir öyküsü yoktur, anlamına gelmez.

2.Bu parçadan aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılamaz?

A) Öykü şiirin anlatım gücünü kısıtlar.
B) Her şiirde mutlaka bir öykü bulunur.
C) Her şiirin yazılışının bir öyküsü vardır.
D) Şiirde öyküye yer verilmemelidir.
E) Bazı şiirler öyküleri yüzünden bir kez okunur.

 

 

Bir ağacın resmini göründüğü gibi yapan bir ressama, bir köylünün yanıtı ünlüdür:
“Onu niye yapıyorsun? O var zaten!”

3.Bu parçada köylünün ressamda eleştirdiği tutum aşağıdakilerden hangisidir?

A) Ağacı bütün canlılığı ile yansıtmaması
B) Ağacın resmini yaparak zamanını boşa harcaması
C) Ağaç yerine başka bir varlığın resmini yapmaması
D) Ağacı yaratıcılığını katarak resmetmemesi
E) Yalnız, ağacı resmedip çevresini vermemesi

 

 

Bir eser yalnız konusuyla değerlendirilebilseydi. Namık Kemal’in Vatan Piyesi ve Bartholdi’nin New York önündeki Özgürlük Heykeli ile hiçbir sanat eseri yarışamazdı. Oysaki ne Vatan Piyesi’ndeki kahramanlıklar ne de Özgürlük Heykeli’ndeki aşırı kocamanlık, içimize gerçek sanat eserinin o derin heyecanını dökemiyor. Aksine birtakım önemsiz görünen konular bazen bir şaheser değerini almaktadır.

4.Bu parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sanat eserini başarılı kılan ele aldığı konu değil, konunun işlenişidir.
B) Şaheser kabul edilen bir eser önemsiz bir konuyu işlemiş olabilir.
C) Namık Kemal ve Bartholdi toplum için yüce sayı-lan konuları başarıyla işleyememişlerdir.
D) Önemli, herkesi ilgilendiren konulara sanat değeri kazandırmak çok güçtür.
E) Önemli görünen konular sanat eserinde insanı heyecanlandırmaz.

 

Moda bir tutumla, “Bu romanında yazar anılarını yazmış…” diyorlar; buradan çıkarak romancının yarattığı bütün tipleri, olayları küçümsemeye girişiyorlar. Hani “Biz bu herifi tanırız, yaşantısını, serüvenlerini biliriz… Ne halt etmeye bunlardan yararlanarak yazı yazar?” demeye çalışıyorlar Bir romancıya, yazara, anılarından, yaşantılarından, yazarken yararlanamayacaksın demek, yazı yazmayacaksın demektir.

5.Bu parçada aşağıdakilerden hangisi eleştirilmiştir?

A) Yazarların eserlerinde anılarından yararlanmaları
B) Anılarından yararlanan yazarların eserleri yerine kendilerini eleştirmeleri
C) Eserde yer alan kişileri ve olayları küçümsemeleri
D) Yazarların, yaşamlarını roman diye sunmaları
E) Yazarların, anılarını seçme yapmadan yazmaya çalışmaları

 

Bir şiiri yeniden yazmak başka, onun bazı sözcûklerini dil kaygısıyla değiştirmek başka. Gerçekte otuz yıl önce yazılmış bir şiiri yeniden yazma çabasını da pek anlamıyorum ben. O şiir, belli bir dönemin, belli bir duyarlık ortamının, belli bir dil bağlamının ürünüdür ve olduğu gibi kalmalıdır. Kitap hâline gelmiştir, eleştirilerde anılmıştır, antolojilere o haliyle girmiştir. Dil kaygısıyla bazı sözcüklerin yenileriyle değiştirilmesi ise bence daha sakıncalı bir şey. Şiiri bir yapaylığa götürür ve ona kendi-sine ait olmayan bir atmosfer kazandırır.

6.Bu parçada aşağıdakilerin hangisi vurgulanmıştır?

A) Şiirin yazıldığı dilden, ortamdan ve koşullardan soyutlanamayacağı
B) Şiir çevirisi yapmanın boş bir uğraş olduğu
C) Şiirin yalnızca duygulara seslenmesi gerektiği
D) Şiirde öz kadar biçimin de önemli olduğu
E) Her şiirin farklı duyguları içermesi gerektiği

 

 

Roman bir tiyatro adamının, çileli sanat hayatını ve bu çileler ortasında geçirdiği bir gönül fırtınasını dile getiri-yor. Nahifin Darülbedayi’de başlayan sonra kendi kurduğu toplulukta geçen gerçek hayatını işleyen roman bize, tiyatro dünyamızı dostlukları, düşmanlıkları ile veriyor. Romanın ağırlık noktasını Nahit ile Hatice arasındaki sonu intiharla biten derin aşk oluşturuyor. Başlangıçta ağır, aksak ve yer yer özentili hatta zorlamaya koyan dili, bu fırtınalı aşkı anlatırken – belki de gerçekten yaşanmış olduğundan – büyük bir akıcılık kazanıyor. Nahit ve Hatice canlı bir tip olarak işlenmiş. Konuşmalar ölçülü, olaylar gerilimi artarak ilerliyor.

7.Bu parçada sözü edilen romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Konusuna
B) Dil ve anlatım tekniğine
C) Gerçek yaşamdan alınmış olmasına
D) Tiplerin başarılı bir biçimde çizilmesine
E) Tarihi olaylardan izler taşımasına

Açın Servet-i Fünûn sanatçılarının eserlerini okumaya çalışın. Bir derin umutsuzluk bir sonsuz gam çöker üstünüze. Boğaz’da, Çamlıca’da, Adalar’da dolaşan bu sanatçılar, her türlü yaşama rahatlığı ile dolu olan o yerlerde yalnızca kederi görüyorlardı. Şüphesiz bu modaydı. Zamanın en şen mizaçlı sanatçısı bile bu havaya ayak uydurmazsa sanatçı sayılmayacağını bilirdi.

8.Aşağıdakilerden hangisi bu parçada belirtilmek istenenle aynı doğrultudadır?

A) Karamsar olan bu sanatçılar, eserlerine de bu duyguyu yansıtıyorlardı.
B) Bu sanatçılar çevrelerinde gördükleri mutsuzlukları işliyorlardı.
C) O dönem sanatçıları ortak duygu ve düşünceler taşıyorlardı.
D) Bu sanatçıları karamsar eserler yazmaya iten dönemin anlayışıydı.
E) Bir eserin karamsar olması edebiyatımız açısından önemli değildir.

 

… çünkü duyu, duygu, düşünce, nesi varsa hepsini bu dünyadan, kendisine verilmiş olan dünyadan almıştır. Ellerimizin değdiklerini küçümseyip ruhun yüce zenginliklerini bildirdiklerini uman zavallılar bile gene toprağa bağlıdırlar.
9.Bu parçanın başına aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Sanat adamı yalnızca gördüklerini yazmakla kalmamalıdır.
B) Sanat adamı insan ruhunun derinliklerini ortaya çıkarmaya çalışır.
C) Sanat adamı yaşamda kendisine verilmiş olanı beğenir, onunla yetinir.
D) Sanat adamı gerçeğin ışığındadır ve eserini gerçekle yoğurarak yaratır.
E) Sanat adamlarının çoğu dünyayı düzeltmek,güzelleştirmek sevdasındadır.

 

Yukarıda anlattıklarımdan onun sıkıcı bir insan olduğu sanılmasın. Ben çok hoşlanırdım sohbetinden. Ağır anlatıyorsa acelemiz ne! Üç dört şiirine gerçekten hayran olduğum bu değerli sanat ve düşün adamımızın çok zengin bir yaşantısı vardı. Anadolu’yu ve halk şiirini iyi tanırdı.

10.Yukarıdaki parçada sözü edilen kişiyle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Anadolu’yu ve halk şiirini yakından tanırdı.
B) Sanat ve düşün alanında sayılır bir birikimi vardı.
C) Ağır, fakat sıkıcı olmayan bir anlatıma sahipti.
D) Başarılı, hoşa giden şiirler kaleme almıştı.
E) Hâli vakti yerinde olduğu için Anadolu’yu karış karış gezebiliyordu.

 

 

Hocası Yahya Kemal’e hayrandır, onun etkisindedir; ama Genç Kalemler’in başlattığı hareketi benimser, Millî edebiyatçılara katılır. Aruzla yazdığı şiirleri kitabına almaz, heceyi benimser. Kurtuluş Savaşı’nın da etkisiyle vatan konulu şiirler kaleme alır; ama sevgiyi ve doğayı da konu alan şiirler yazmaktan geri durmaz. 1933’ten sonra ise heceyi bırakır, aruzla yazar şiirlerini.

11.Bu parçada sözü edilen şair için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Yeniliklerden etkilenerek bunlara eserlerinde yer veren
B) Eski ile yeni arasında gidip gelen
C) En uygun ahenk vasıtalarını yeri geldikçe kulla-nan
D) Toplumu ilgilendiren konulara da eğilen
E) Belirli konular dışında eser vermeyen

 

Bütün canlı yaratıklara göre insanı üstün yapan, yeteneklerinin çeşitliliğidir. En zeki hayvan bile bir tek şey yapar. Fakat onu en iyi yapar. At, arka ayaklarıyla iyi bir boksörün yumruklarından daha iyi çifte atar; arı kimyaevi fırınlarına, dolaşık imbiklere hiç gereksinim duymadan balını süzer, örümcek en usta bir dokumacı gibi havadaki tuzağının görülmez tellerini örer.

12.Düşüncenin akışına göre bu parçanın sonuna aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Fakat hepsi bu kadar!
B) En iyisi budur.
C) Belki birkaç şey daha.
D) Yalnız bunları mı yapar acaba?
E) Fakat insan hayvan değildir ki…

 

Gazete yönetimi kime köşe yazısı yazdıracağına karar verdikten sonra, yazılanlara müdahale etmemelidir. Bu kurala her gazetede uyulur mu bilmem… Ben işin etiğinden söz ediyorum. Uzun vadede gazete, yazarından iyice farklılaşmışsa o zaman yollar ayrılır, olur biter. Ama yazarken yazıya karışmak, orasını burasını değiştirmek, başta yazara edilebilecek en büyük hakarettir.

13.Bu parçada eleştirilen tutum aşağıdakilerden hangisidir?

A) Gazete yönetimlerinin kime köşe yazısı yazdıracağına kolay kolay karar verememesi
B) Yazarların, yazılarıyla, gazetelerinden çok farklılaşması
C) Gazete yönetiminin, köşe yazarlarının yazdıklarına karışması
D) Yazarlarla, gazetelerin yollarının sık sık ayrılması
E) Gazete yazılarının uzun vadeyi kapsaması

 

 

Leyla ile Mecnun konusu üzerinde birçok şairimiz eser vermiştir. Ama bunlardan ancak Fuzuli’ninki yaşamakta ve gerçek bir değer taşımaktadır. Baudlaire, Kötülük Çiçekleri’ndeki şiirlerinin pek çoğunun konusu Montepin’in “Alçıda Kızlar” adlı bayağı şiir kitabından almıştır. Fakat bugün Montepin’in şiirlerini kim okuyor, hatta kim hatırlıyor? Aynı konular Baudlaire’de yaşayarak yepyeni içeriklerle zenginleşmemiş midir?

14.Bu parçada aşağıdaki yargılardan hangisi çıkarılabilir?

A) Birçok yazar aynı konuyu ele alıp işleyebilir.
B) Bir sanat eserinde konunun kendisi değil, işlenişi önemlidir.
C) Bir konu iyi yazarlar tarafından işlenirse değer kazanır.
D) Yazarlar konularını başka eserlerden alabilir
E) Sevilen yazarların eserleri kalıcı olur.

 

Yazar, eserinde imparatorluğun çöküş yıllarında toplumun yozlaşan, çürüyen insanlarını anlatır. Ancak olayları da kişileri de roman çatısı altındatoplamayı başaramamıştır. Olaylar ve kişiler eserin içine tıklım tıklım doldurulmuş, inandırıcı olmayan birtakım zoraki bağlarla birbirine bağlanmaya çalışılmıştır. Olaylarla ilgili dip notları, yayımlanmamış eserlerden alıntılar ile yazar kendi görüşlerini ileri sürmüştür. Gereksiz söz oyunları ve nüktelerle okuyucularda ne söyleyeceğinden çok, ne marifet göstereceği beklentisini doğurmuştur.

15.Bu parçada sözü edilen eserle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Kişiler ve olaylar, birbiriyle bağlantısız, inandırıcılıktan uzak bir biçimde verilmiştir.
B) Gerçekleri anlatmaktan çok “edebiyat yapmak” anlayışı ön plana çıkmıştır.
C) Eserde söz oyunlarına nüktelere çok yer verilmiştir. ‘
D) Yazar kendi görüşlerini açıklamak için alıntılardan dip notlardan yararlanmıştır.
E)Toplumun yozlaşan ve çürüyen insanlarının
yaşarlığı kaynaklarla kanıtlanmıştır.

 

 

Dostoyevski’nin büyük bunalımların dar geçitlerindeki saralı, kumarbaz, dost delisi, aşkı can  evinde yaşayan kişileri, en güç adlarıyla belleğimde birden canlanır. Sonra üç gün önce tanıştırılan kişiyi anımsamaya çalışırım. Canlı varlık,silinip bilinmezlere karışmıştır. Öte yan-dan, kitap sayfalarındaki dost adlar, aradan geçen yıllara karşın yıpranmaz, değerlerini korurlar.

16.Bu parçadan çıkarılabilecek en kapsamlı yargı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Edebî eserlerdeki tipler gerçek kişilerden daha canlı, daha kalıcı ve unutulmaz kişilerdir.
B) Dostoyevski’nin yarattığı tipler insanı derinden etkileyen niteliklere sahiptir.
C) Gerçek kişiler yaşamın karmaşası içinde çoğu zaman belleğimizden silinir.
D) Kitaplarla içli dışlı olanlar kitap kişilerine gerçek yaşamdaki kişilerden daha çok değer verir.
E) Dostoyevski’nin eserlerindeki gibi ruhsal dengesi bozuk olanlar çok çabuk unutulmaz.

 

Bir akşam vakti duyduğumuz hüzün, içimizi sardıkça saran sevgi, bir fakir karşısında duyduğumuz acıma, memleket hasreti, ölüm korkusu, rüyalar, hülyalar, hatırladıkça zenginleşen eski günler şiir değil, her sanat gibi şiiri de besleyen orta malı insan hâlleridir. Bunlarsız şiir olmaz elbette; ama bunlarla da şair olunmaz. Şairlik bunları herkesin benimseyeceği biçimde anlatan sözü bulmakla başlar; bu işi görmüş eski ustaların tezgâhlarına girmek, bu işin nereden nereye na¬sıl gittiğini bilmekle gelişir.

17.Bu parçada vurgulanmak istenen düşünce aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?

A) Şairlik, herkesin yaşayabileceği duyguları herke-sin benimseyeceği bir ustalıkla söyleyebilmektir.
B) Şair en güzel ve en acı yaşantıları duymalı ve duyurmalıdır.
C) Şiirin malzemesi duygular ve düşünceler değil, bunları ifade edecek sözcüklerdir.
D) Yalnız duygularını söyleyen fakat şiir kültüründen yoksun olanlar şair sayılmamalıdır.
E) insana özgü bütün hâller sanatları besleyen ana kaynaklardır.

 

Türk roman geleneğinden çok, evrensel roman çerçevesi içinde işini çok ciddiye alan çok titiz çalı-şan bir yazardı. Yaptığı işin tam olduğuna kendi inanmadan bitirdim, demezdi. Kendi eserine ilişkin nitelikleri de çok yüksek tutuyordu. Dolayısıyla az ürün verdi. Bizde yaygın deyimin tersine, çuvaldızı kendine batırmaktan çekinmezdi. Başkalarına da pek öyle iğne batırmaya kıyamazdı.

18.Aşağıdakilerden hangisi bu parçada belirtilen sanatçının özelliklerinden biri değildir?

A) Titiz ve ciddi bir çalışma içinde bulunması
B) Başkalarından ziyade kendini eleştirmesi
C) Az sayıda fakat nitelikli eserler vermesi
D) Ele aldığı konuyu ayrıntılarıyla vermeye çalışması
E) Yapabileceğinin en iyisini gerçekleştirmeye uğraşması

 

Sözcükleri onun kadar kim sevebilir? Sevdiği sözcükler ziyan olmasın diye şiirde kullanmadığını denemede; denemede kullanmadığını güncede kullanmıştır; ama mutlaka kullanmıştır. Bir deneme ustası olarak ünlenmiştir. Oysa kendi macerasını yazıya döken şair olmak daha yakışır şanına.

19.Sanatçının bu parçada hangi yönünden söz edilmemiştir?

A) Şairliğinin daha güçlü olmasından
B) Sözcükleri ustaca kullanmasından
C) Daha çok denemeci olarak tanınmasından
D) Birçok türde eser vermesinden
E) Eserlerinde yaşamına yer vermesinden

20. Bir tür hastalıktır Donkişotluk. Bu hastalığa yakalananlar olayları ve olguları gerçek boyutları için-de göremezler. Sınırsız bir düş gücünün pencere-sinden bakarlar dünyaya. Bunun için de gerçekler karşısında yenilgiden yenilgiye uğrarlar.

20.Bu parçanın sonuna, aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Belki Donkişotluk yenilgiden tat almayı öğretir bize.
B) Fakat yine de yaşam durmaksızın Donkişotlar yaratır.
C) Ama yenilgilerinin de yanılgılarının da farkında değillerdir.
D) Ama Donkişot yenildiğini anlasaydı, Donkişot olmazdı.
E) Fakat yenilgi Donkişotluğun özünde vardır.

YANITLAR

1. B 11. E
2. B 12. A
3. D 13. C
4. A 14. B
5. B 15. E
6. A 16. A
7. E 17. A
8. D 18. D
9. D 19. A
10. E 20. C

 

* Kimi sorularda içerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir…

Hakkında Hasan Hüseyin KÖKEN

3 Ocak 1958'de Eskişehir Seyitgazi'de doğdu. İlkokul,ortaokul ve Liseyi Eskişehir'de,Yüksek öğrenimini Eskişehir ve İstanbul'da tamamladı.Eskişehir Eğitim Enstitüsü'den 1980'de mezun oldu. 1991'de Anadolu Üniveritesi Açık Öğretim Fakültesi'nde lisans tamamladı.Giresun Bulancak Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği (1980-1986),Kastamonu Tosya Endüstri Meslek Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği ve Müdür Başyardımcılığı (1986-1990), Sakarya Geyve Alifuatpaşa Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği (1990-1993), Sakarya Ozanlar Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği (1993-1995), Sakarya Özel Tansel Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği (1995-1998), Sakarya Özel Tansel Dershanesi Türkçe Öğretmenliği ve Kurum Müdürlüğü (1998-1999), Ankara Birikim Dershanesi Türkçe Öğretmenliği (1999-2000), Ankara Bilge 2000 Dershanesi Türkçe Öğretmenliği (2000-2002), Ankara Çubuk Dershanesi Türkçe Öğretmenliği (2003-2005), Ankara Seviye Dershanesi -Ankara Polatlı Sistem Dershanesi Türkçe Öğretmenliği (2005-2007), Ankara Dershanelerinde Türkçe Öğretmenliği, Yöneticilikler. (2007-2011), Kocaeli İzmit American Life MEB Danışmanlığı (2011-...)

Ayrıca Kontrol Et

ÖDEV TESTİ 7

Yabancı dillerin etkisinin artması, Türkçenin söz varlığını, söz dizimi özelliklerini olumsuz yönde etkiliyor. Divan Oteli …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir